Gayrimenkul Satış Sözleşmelerinden Kaynaklı Eksik İfa Nedir?

Gayrimenkulün Geç, Hatalı, Ayıplı Tesliminden Kaynaklı Eksik İfa; 

Eksik ifa kavramı doktrinde farklı şekillerde tanımlanmıştır. Ancak temelinde tüm tanımlar aynı özü içermektedir. Eksik ifa, yüklenicinin sözleşme ile kararlaştırılmış olan veya kararlaştırılmasa dahi TMK. m. 2 dürüstlük kuralı gereği eserde bulunması gereken kısımların hiç yapılmamış olması ve iş sahibinin eseri o hali ile kabul etmiş olmasıdır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da eksik iş ile ilgili vermiş olduğu kararında eksik iş veya eksik ifanın tanımının kanunlarımızda yer almadığını belirtmekle birlikte; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iş olarak eksik işi ifade etmiştir. Bununla birlikte 2016 tarihli Y. 13. HD. vermiş olduğu kararda eksik ifanın kanunda tanımının olmadığı 4077 sayılı TKHK. m. 4’te düzenlenen ayıplı mal kavramı kapsamında mütalaa olunacağı ifade edilmiştir. 07.11.2013 tarihinde kabul edilen 6502 sayılı TKHK m. 8’de düzenlenen ayıplı mal kavramı kapsamında eksik iş veya eksik ifaya ilişkin düzenleme yoktur. Yargıtay ilgili hükümdeki ayıplı mal tanımına kıyasen ve TKHK. m. 8/III’de ifade edilen sözleşmeye aykırı ifa hallerinden hareketle eksik iş, eksik ifa tanımının yapılabileceğini ifade etmek istemiştir. Ancak ayıplı mal, ayıplı iş, ayıplı ifa kavramları ile eksik iş, eksik ifa kavramları birbirlerinden farklıdır. İlgili maddede de eksik iş veya ifaya ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

Daha detaylı bilgi almak için Lütfen İletişime geçin!

Hızlı ve Güvenilir Hizmet!

Sizde Google, Apple ya da diğer Storelarden geliştirici hizmeti veriyorsanız lütfen bizimle iletişime geçin!

Bilişim/Yazılım Hukuku

Bilişim Hukuku alanında detaylı bilgi için lütfen bizimle iletişime geçin!

Daha Falası

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmeleri Bakımından Eksik İfa ve Bu Kavramın Nasıl Oluştuğu

Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 207/II’ye göre “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir adet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.” Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, içinde vadeyi barındırması nedeniyle bir kısım sorunları beraberinde getirmektedir. Uygulamada şekil şartına uyulmadan sözleşmelerin imzalanması, müteahhitin inşaatı tamamlamadan kaçması veya iflas etmesi, aynı konutun birden fazla kişiye satılması, eksik iş veya ayıplı ifaların varlığı sorunlardan birkaç tanesidir.

TKHK kapsamında ; Tüketici: Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi; Tüketici işlemi: Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem olarak tanımlanmaktadır. 

TKHK’de ayıplı ifa tanımı mevcut olmasına karşın eksik iş tanımı yapılmamıştır. Eksik iş için TBK’nın genel hükümlerine başvurulacak, sözü edilen türdeki eksikliklerle ilgili olarak kısmî imkansızlık veya kısmî temerrüt hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Tüketicinin talep hakkının kapsamı ve talep hakkından önce yerine getirmesi gereken sorumlulukları da her bir duruma göre değişiklik gösterecektir. Bu durumda hangi durumların eksik iş hangilerinin ayıplı ifa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği talebin usulü, esası ve süresi açısından önem arz etmektedir.

Ayıp kavramı eserin sözleşmeyle belirlenen veya dürüstlük kuralının gerektirdiği nitelikleri taşımaması anlamına gelmektedir. Ayıplı eser taraflara bazı haklar vermektedir. Ancak eserde yer alan bazı eksiklikler vardır ki, bunlar hem Kanunda yer alan ayıp kavramının içine girmemekte hem de ayıp dolayısıyla taraflara tanınan haklarla korunamamaktadır. Bu sebeple eksik ifa kavramı öncelikle yargı içtihatlarında yerini bulmuştur. Kanunda yer almayan bu kurum ayıplı ifadan çeşitli sebeplerle ayrılmakta ve ayıplı ifa kavramının içine girmemektedir.

Eksik ifa tanımı konusunda çok farklı tanımlar olduğundan doktrinde görüş birliği sağlanmadığı ortadadır. Ancak tanımlara bakılıp ortak bir eksik ifa tanımı verecek olursak : “ eksik ifa, yüklenici tarafından, sözleşmede kararlaştırılan veya dürüstlük kuralının gerektirdiği işlerin bir bölümünün yapılmamasıdır.”

Eksik ifa tanımı yargıtay kararlarında da yapılmıştır.

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2014/591 K. 2015/875 T. 25.2.2015

 “Ayıp” kavramı ile “eksik iş” kavramları birbirinden farklıdır. Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği yada olmaması gereken vasıfların olmasıdır. Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmamasıdır; başka bir deyişle, hiç yapılmayan iş eksik iştir. Eksik işin tanımı kanunlarımızda yapılmamıştır.

 

Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2016/24661 K. 2019/7049 T. 11.6.2019

“Dava, satış sözleşmesinde belirtilen, ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybı ile davacının kendisinin yapmak zorunda kaldığı bedellerin tazmini ile geç teslimden kaynaklanan kira bedeli alacağına ilişkindir. Mahkemece, dosyaya sunulan satış sözleşmesi ile yapılan keşif sonucu, sözleşmedeki deponun bulunmaması ve davalı tarafından mutfak dolaplarının yaptırılmadığı bu nedenle ayıplı ifa değil eksik bir ifa söz konusu olduğu ve davacının ihbar yükümlülüğünün bulunmadığı, 10 yıllık zamanaşımı içinde zararının tazminini talep edebileceği gerekçesi ile, eksik ifa nedeni ile depo yönündan değer kaybına, mutfak dolapları yönünden yaptırılması gereken dolap bedeline hükmedilmiştir.

Davalının, mahkemece eksik ifa olarak nitelendirilen işlerle ilgili temyiz itirazının incelenmesinde; Her ne kadar mahkemece, yukarıda açıklanan şekilde depo ve mutfak dolaplarının yapılmadığı şeklinde değerlendirme yapılıp bu işler eksik ifa olarak nitelendirilmiş ve buna göre davacının talebi kabul edilmiş ise de; dosya içeriğinden, deponun yapıldığı ve teslim edildiği ancak sonraki site yönetimince yıktırıldığı anlaşılmakla, deponun teslim edilip yıktırılmış olması sebebiyle ifanın yerine getirildiği ve ancak bundan sonra yıktırılmasının artık açık ayıp olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Yine mahkemece, mutfak dolaplarının sözleşmedeki markadan yapılmadığı gerekçesiyle bu iş yönünden de, ifanın eksik ifa olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Oysa, mutfak dolaplarının başka marka olmak suretiyle yapıldığı ve davacının da başka markaya ait olduğunu bildiği dosya içeriği ve beyanlara göre ortadadır. Yine bu iş yönünden de artık eksik iş ve ifadan bahsedilemeyecektir. Mahkemece, ayıplı ifa değil eksik bir ifa söz konusu olduğu ve davacının ihbar yükümlülüğünün bulunmadığı, 10 yıllık zamanaşımı içinde zararının tazminini talep edebileceği gerekçesi ile hüküm kurulmuş ise de yukarıda açıklanan şekilde bu işlerin artık eksik iş olarak değerlendirilmesi mümkün olmamakta, davacının satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp niteliğinde olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur. Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı hususunun bu iki iş yönünden, değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ve yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.”

Eksik ifa, ayıplı ifadan farklıdır. Ayıplı eserde, sözleşmede belirlenen veya dürüstlük kuralının gerektirdiği nitelikler bulunmamakta iken; eksik eserde, eser sözleşmesi gereğince borçlanılan edimlerin tümünün henüz gerçekleştirilmemiş olması, yüklenici tarafından sözleşmede kararlaştırılan veya dürüstlük kuralı kapsamındaki işlerin bir bölümü yapılmamaktadır. Öte yandan, her iki kavram birbiri ile aynı olmasa da, bazı durumlarda birbirinden ayırt edilmeleri zordur. Ayrıca belirtmek gerekir ki eserin eksik olması teslim edilmesine engel değildir. Eksik ifaya rağmen eser teslim edildiğinde de, muhakkak ki iş sahibinin sahip olacağı haklar söz konusu olacaktır. Zira eser eksik olmasına rağmen hukuki anlamda teslim gerçekleşmişse, yüklenicinin eksiklikleri tamamlama hakkı sona erecektir. Başka bir ifadeyle, eserin tesliminden sonra yüklenicinin eksiklikleri gidermek için yaptığı teklifin iş sahibi tarafından reddedilmesi halinde, iş sahibi alacaklı temerrüdüne düşmeyecek, eser teslim edildikten sonra, hem yüklenici hem de iş sahibi için bekleme dönemi başlayacaktır. Bu dönem, iş sahibinin eksikliklere ilişkin haklarını kullanmasına kadar devam edecektir.

Eserin Eksik Teslim Edilmesi Halinde İş Sahibinin Hakları :

1- İş sahibinin ifayı aynen talep etmesi ve eksiklikten kaynaklanan zararın tazminini talep hakkı

2-Bedelden indirim isteyerek eksiklikten kaynaklanan zararın tazmini

3-Bu haklarını kullanmak istemez ise, ödemezlik def’ini kullanma hakkı vardır. Tüm bunların yanı sıra nama ifa da talep edilebilir. 

Somut Olarak Eksik İfa Olduğuna Karar Verilen Yargıtay Kararları 

  • Taşınmazın yüzölçümünün sözleşmenin gerektirdiğinden daha küçük olması
  • Bağımsız bölümde kullanılan malzeme veya tesisatın bozuk, eksik ya da sözleşmenin gerektirdiğinden düşük kalitede veya küçük olması
  • Asansörlü olacağı taahhüt edilen binanın asansörünün bulunmaması
  • Bağımsız bölümün önünün projeye aykırı olarak bina yapılması nedeniyle kapanması
  • Sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmaması, güvenlik sisteminin çalışmaması, peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmamış olması, çevresinde taahhüt edilen sayıda ağaç bulunmaması, havuzların vaat edilen standartta olmaması
  • Sosyal veya sportif tesisler, yeşil alanlar vb. ortak yerlerin hiç bulunmaması, sözleşmenin gerektirdiğinden küçük olması, kamu malı taşınmazlar veya üçüncü kişilerin mülkiyetindeki parseller üzerinde yer alması

Ancak belirtmek gerekir ki Doktrindeki bir görüşe göre 6502 sayılı TKHK ile birlikte eksik iş ayıplı ifa kavramları arasında ayrımın kalmadığı, yeni düzenleme kapsamında her ikisinin de ayıplı ifa sayılacağı ve TKHK kapsamında koruma göreceği kabul edilmektedir.

Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2016/26078 K. 2019/12738 T. 17.12.2019

“Davacı, davalının inşaa ettiği … 60, 61, 64, 67 ve 68 nolu parsellerde koru, göl ve kent etaplarından oluşan … sitesinden A3 blok kule giriş 101 nolu daireyi 5/11/2009 tarihli noter sözleşmesi ile 770.880,00 TL. bedelle satın aldığını, sözleşmede belirtilen gecikme cezasının ödenmemesi için taşınmazların eksik ve ayıpları ile natamam olarak teslim edilmeye başlandığını, ancak satış ofisinde, broşür ve materyallerde tanıtımı yapılan ve sözleşme ve eki mahal listesinde belirtilen taahhütnamelere uygun bir imalat ve teslimatın yapılmadığını, sosyal ve sportif tesislerin açık ve kapalı yüzme havuzlarının inşaa edilip faaliyete geçmediğini, daireler ve bloklar arası interkom ve görüntüleme sistemi ile otomatik kapı açma sisteminin yapılmadığını, koru etabında ağaçlandırma ve peyzajın yapılmadığını, asansör ve yangın merdivelerinin usulüne uygun imal edilmediğini, otoparkların yönetmeliğe aykırı imal edildiğini, 26.000 metrekare alanlı olarak taahhüt edilen … park isimli yaşam alanının küçültüldüğünü ve belediyeye terk edildiğini, yine koru ve göl etaplarındaki kulelerdeki tesisat katlarının ortak alandan çıkarılarak bağımsız bölüme dönüştürüldüğünü ve 3. kişilere satıldığını ileri sürerek, fazla hakları saklı kalarak süresinde teslim yapılmadığından sözleşme gereğince öngörülen ceza-i şart ile eksik ve ayıpları nedeni ile değer kaybının belirlenerek belirsiz alacak olarak 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile ödetilmesini istemiş, yargılama aşamasında da bilirkişi raporu ile belirlenen tutar üzerinden ödetilmesini istemiştir.

Davalı, dava konusu daireyi davacının eksiksiz ve ayıpsız olarak ihtirazı kayıt ileri sürmeden teslim aldığını, … Park alanının yeşil alan olarak inşaa edilip kamuya terk ve site sakinlerinin kullanımına sunulacağının sözleşmede kararlaştırıldığını, davacının süresinde bir ayıp ihbarında da bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 2.292,00-TL’nin dava tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin 7.708,00-TL istemin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, satış esnasında sunulan katalog, proje ve tanıtımlarda belirtilen ancak bunlara uygun olarak yapılmayan veya eksik yapılan işler nedeni ile davacının satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ve geç teslim nedeni ile ceza-i şartın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, tanıtım kataloğu ve sözleşme gereğince, açık yüzme havuzunun eksik m2 yapılması, … Parkın m2’sinin eksik ve kamuya terk edilen alanda yapılması açık otopark’ın çocuk oyun alanına dönüştürülmüş olması, interkom sisteminin sözleşmeye göre yapılmamış olması sosyal tesislerin davalı adına kayıtlı alanda bulunması göl ve koru etapları arasında yol olmaması, bilirkişi raporunda belirtildiği gibi eksik iş olarak kabul edilmiş olup, ayıp ihbarına gerek olmadığı belirtilerek yazılı şekilde karar verilmiştir.

Uyuşmazlık; dava konusu olayda “ayıplı ifa” mı, yoksa “eksik ifa”nın mı söz konusu olduğu; burada varılacak sonuca göre satıcının sorumluluğuna gidilebilecek ihbar ve zaman aşımı süreleri ile talep hakkının kapsamının ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır.

Ayıp kavramı ile eksik iş ise birbirinden farklıdır.

Ayıp; yasa ya da sözleşmede öngörülen unsurlardan birinin veya birkaçının eksikliği ya da olmaması gereken vasıfların olmasıdır.

Eksik iş ise; sözleşme konusu işlerin yapılmaması yani hiç yapılmayan iştir.

Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır.

Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı ihbar süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 5/11/2009 tarihinde satın aldığı dairenin 25/12/2011 tarihinde fiilen teslim edildiği, davacının satın aldığı bu taşınmazla ilgili ayıp ihbarını, 27/03/2013 tarihinde gönderilen ihtarname ile bildirdiği ve sonrasında 28/06/2013 tarihinde açtığı eldeki dava ile de eksik ve ayıp iddiası ile satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istemiştir.

Davacının dava dilekçesinde tanımladığı ve mahkemece bilirkişi raporu ile tespit edilen hususların davacının satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren eksiklik olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak yukarıda da ayrıntılı olarak açılandığı üzere bu hususların açık ayıp olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadığı, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.

Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4. maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalıya ayıp ihbarında bulunmadığı da anlaşılmaktadır.

Her ne kadar, 4. madde de konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüş ise de, konutu satın alan davacı, açık ayıp halinde, malı teslim aldığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde satıcı veya malike ayıp ihbarında bulunur ise, bu durumda malı teslim aldığı tarihten itibaren beş yıl içerisinde 4077 sayılı Kanun’a dayanarak dava açabilecektir.

Hal böyle olunca, mahkemece davacının ortak alanlara ilişkin talepleri yönünden ayıp ihbarının süresinde yapılmadığından reddi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

3-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davalı yararına BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 143,50 TL harcın istek halinde davalıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/12/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

Yukarıdaki Yargıtay Kararı uzun olsa da çok açıklayıcı niteliktedir. Eksik ifa ise, kanunlarımızda tanımı yapılmamakla birlikte, 4077 sayılı Kanun’un 4 maddesinde sayılan ayıp kavramı içerisinde mütalaa olunmaktadır. demek suretiyle eksik ifa hallerinde ayıp kavramının içerisinde değerlendirileceği yer almaktadır.

Eksik İfada Zamanaşımı

  • Eksik ifa halinde genel zamanaşımı süreleri dikkate alınır ve somut olayın özelliklerine göre yüklenicinin kusurunun ağırlığı ile niteliği de hesaba katılmak suretiyle Türk Borçlar Kanunumuzun 146. maddesi ya da Türk Borçlar Kanunumuzun 147. maddesine göre 10 yıllık veya 5 yıllık zamanaşımı söz konusu olur. Ayıplı ifa halinde ise Türk Borçlar Kanunumuzun 478. maddesi gereği, yine yüklenicinin kusur durumuna, kusurun ağırlığına ve niteliğine göre 5 yıllık veya 20 yıllık zamanaşımı süreleri söz konusu olmaktadır. 

Yargıtay Kararı – 23. HD., E. 2012/6093 K. 2013/980 T. 21.02.2013

Davacılar vekili, müvekkillerin murisi H. ile davalıların murisi Ç. arasında 1997 yılında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, ancak yüklenicinin edimlerini yerine getirmediğini, eksik ve ayıplı iş bedelinin tahsili amacıyla, muris H.’nın, yüklenici Ç. aleyhine açtığı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/1185 E. sayılı dosyasında mahkemece, tespit edilen 12.900,00 TL eksik ve ayıplı iş bedelinden, taleple bağlı kalınarak 10.023,00 TL’nin, yüklenici Ç.’dan tahsiline karar verildiğini, tarafların temyizi üzerine kararın bu bölümünün kesinleştiğini,diğer talepler konusunda yargılamanın devam ettiğini ileri sürerek, bakiye 2.877,00 TL eksik ve ayıplı iş bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı F. , P. T. ve B. T. ile davalı Z. T. vekili H. T., kendi adına asaleten, Z. T. adına vekaleten, zamanaşımı def’inde bulunarak1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini savunmuştur.

Diğer davalılar, yargılamaya katılmamışlardır.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11.07.2008 tarih ve 2007/4527 E, 2008/4738 K. sayılı ilamında, 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.023,00 TL eksik ve ayıplı iş bedelinin yükleniciden tahsiline ilişkin karar bölümünün, alacağa, dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, alacağın miktarına yönelik bozma bulunmadığı, bu nedenle, davacılar lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu, söz konusu davada bozma öncesinde alınan ve işbu dava için de benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının alacağının 12.900,00 TL olduğu, bu miktarın 10.023,00 TL’lik kısmının 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava konusu olduğu ve yargılamasının devam ettiği, beklenilmesinde hukuki yarar görülmediği, eksik ifada zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu, 26.02.2010 tarihinde açılan işbu dava ile 14.11.2000 tarihinde açılan ilk dava tarihi arasında 10 yıllık sürenin dolmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile bakiye 2.877,00 TL’nin 14.11.2000 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı Av. H. T.kendi adına asaleten, davalı Z. T. adına vekaleten temyiz etmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı Z. T. vekili ile davalı H. T.’in aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2) Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan eksik ve ayıplı iş bedellerinin tahsili istemlerine ilişkin olup, BK’nın 126/4. maddesinde 5 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerine tabi tutulmuştur. Buna göre, yüklenici kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş, bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmişse gizli ayıba dayalı açılacak davalarda on yıllık, diğer hallerde ise beş yıllık zamanaşımı süreleri uygulanır. Eksik işlerden ve teslimden sonra ortaya çıkan gizli ayıplı işlerden ( zamanında ihbar edilmişse) dolayı oluşan talep hakları zamanaşımı süresi sonuna kadar ileri sürülebilir. BK’nın 128. maddesi uyarınca zamanaşımı gizli ayıbın ortaya çıktığı tarihten başlar.

Yüklenicinin, iş sahibine olan borçlarına aykırı olarak, imalini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; iş sahibi, açık ayıplarda BK’nın 359., gizli ayıplarda ise 362. maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, aynı Kanun’un 360. maddesinde tanınan hakları kullanabilir.

Eksik iş, sözleşme ve eklerine göre yapılması kararlaştırıldığı halde tam yapılmayan iştir. Ayıplı eser sözleşmede kararlaştırılan vasıfları veya olmasından vazgeçilmez bazı vasıfları taşımayan eserdir. Diğer anlatımla ayıp, bir malda ya da eserde sözleşme ya da yasa hükümlerine göre normal olarak bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. Ancak, kasten sakladığı bozukluklarla, usulüne uygun yapılan gözden geçirmede farkedilemeyecek ayıplar için yüklenicinin sorumluluğu devam eder. Eğer, meydana getirilen eserin, teslim alındığı sırada usulüne uygun yapılan gözden geçirme ile varolan bozukluğu görülmemişse, ortada gizli bir ayıbın olduğu kabul edilir. Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulunmaz bizzat yapılan veya uzmanına yaptırılan gözden geçirme sonucu saptanınca, uygun sürede (BK m.359); gizli ayıplar da ortaya çıkar çıkmaz, gecikmeksizin yükleniciye bildirilmelidir (BK m. 362/III ). Ayıp bildirimi süresine yapılmadığı takdirde iş sahibi bu ayıbı örtülü olarak kabul etmiş sayılır. Eksik işler bedeli ise ihbar koşuluna ve ihbar süresine bağlı olmaksızın teslim tarihinden itibaren kural olarak beş yıllık zamanaşımı süresinde (BK m. 126/son ) talep edilebilir. Eğer eser iş sahibinin beklediği amacı karşılamıyorsa kural olarak ayıplı yapıldığı kabul edilir. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması zorunlu olmayıp süresinde ayıp ihbarının yapıldığı her türlü delille ve tanık beyanıyla dahi kanıtlanabilir. (YHGK’nın 02.02.1979 gün 1977/11-393 E. 1979/80 K. sayılı ve Dairemizin 16.01.2013 tarih ve 2012/5835 E., 2013/129 K. sayılı ilamında bu ilke ve esaslar ayrıntıları ile açıklanmıştır.)

Mahkemece, eksik ifada zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu gerekçesiyle zamanaşımı def’inin reddine karar verilmiş olup, ayıplı iş bedeli yönünden zamanaşımı def’i tartışılmamış, hangi işlerin ayıplı ya da eksik iş olduğu üzerinde durulmamış olup, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, iskân ruhsatının alındığı 09.08.2001 tarihinde teslim yapıldığı ve davanın 26.02.2010 tarihinde açıldığı da gözetilerek, zamanaşımı süresinin

dolup dolmadığı belirlenmelidir. Bunun için de mahkemece öncelikle, tazminat konusu yapılan kalemler tek tek değerlendirilerek, bunların ayıplı iş mi, yoksa eksik iş mi, ayıplı işlerin ise gizli ayıp mı yoksa açık ayıp mı olduğu belirlenmeli, bilirkişiden görüş alınarak, oluşacak uygun sonuca göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu hususlar üzerinde durulmadan yanılgılı gerekçeye ve eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar M. Ç. T. ile Z. T. vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, adı geçen davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 21.02.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2016/31056 K. 2018/10794 T. 19.11.2018

“Davacı, “… Evleri Satış Sözleşmesi” ile davalıdan … ilçesi 189 ada 27 parselde yapılacak olan A-2 Blok, 12. kat, 49 numaralı daireyi satın aldığını, davalı tarafından verilen ilanlarda, satış maketlerinde ve planlarda basketbol sahaları, tenis sahaları, çocuk oyun alanları, büfe, çocuk kulübü, personel yeri, otoparklar, yüzme havuzları, jimnastik salonu, kafe ve diğer peyzaj ve sosyal alanların etrafı çevrili site içinde gösterildiğini, ancak yapılan araştırma sonucunda da bu sosyal tesislerin kamuya ait arazi içerisinde bulunduğunun anlaşıldığını, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediğini, bu durumun eksik ve ayıplı işler kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, açıklanan nedenle konutunun değer kaybettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00- TL değer kaybı bedeli ve tazminatın 28.11.2005 itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı …Ş., talebin zaman aşımına uğradığını, davacıya satılan malda herhangi bir ayıbın bulunmadığını, süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, eksik ve ayıp bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 12.011,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, satış esnasında sunulan projede ve tanıtımlarda belirtilen ancak eksik yapılan işler nedeni ile davacıların satın aldığı dairede oluşan değer kaybının ödetilmesi talebine ilişkindir. Mahkemece, ”..davacıya ait konutun yer aldığı 9-14-27 no lu parsel alanlarının bir bölümünün Site etrafının duvarlarla çevrilip kontrollü giriş çıkışlar için 2 ana kapı teşkil edildiği ve bu alanların sanki siteye dahil edilmiş intibaı uyandırdığı” şeklindeki değerlendirme ve mütalaası mahkememizce de gizli ayıp olarak değerlendirilmiş ve derhal tespiti mümkün olmayıp zamanla ortaya çıkıp anlaşılan bu gizli ayıbın yukarıda belirlenen yapı ruhsatı düzenleme tarihi ile dava tarihi arasındaki geçen süre içinde zamanaşımı süresinin dolmadığı..” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de; somut olayda; 4077 sayılı yasada düzenlenen “eksik ifa” söz konusu olup, 4077 sayılı Yasanın 30. maddesine göre, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, sözleşmeden kaynaklanan edimin ifasındaki dava konusu eksiklikler nedeniyle davacının 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde satıcının sorumluluğuna gidebileceği kabul edilmelidir (Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.11.2011 gün, Esas No: 2011/13-350, Karar No: 2011/700 Sayılı İlamı). Bu tespitten sonra davalının zamanaşımı itirazının incelenmesinde; mahkemece her ne kadar yapı ruhsatı düzenleme tarihi ile dava tarihi arasında zamanaşımı süresinin dolmadığı kabul edilmişse de; davalının cevap dilekçesinde davacılara konutun teslim tarihinin 23.09.2002 tarihi olduğunu belirttiği, yine ibraz ettiği “Daire Teslim Tutanağında” da teslim tarihinin 23.09.2002 tarihi olduğu ve davacının da daire teslim tutanaklarına herhangi bir itirazının olmadığı anlaşılmaktadır. Eldeki dava 15.11.2012 tarihinde açılmış olup, teslim tarihi ile dava tarihi arasında 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuştur. Hal böyle olunca mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 19/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

Ayıp ifa Kavramının İncelenmesi

TBK. m.219 ‘da – Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” 

6502 sayılı TKHK’nın “Ayıplı mal” başlıklı 8. maddesinde ayıplı malın tanımına yer verilmiştir.

“Ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan maldır.

Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilir.”

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2014/591 K. 2015/875 T. 25.2.2015

Ayıp; maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Maddi ayıp; bir malda madden hata bulunmasıdır (Ör: malın yırtık, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp; malın kullanımının hukuken sınırlandırılmasıdır. (Ör: malın üzerinde takyitler bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise; malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.Yukarıda da ayrıntısı ile açıklandığı üzere; malın ayıplı olması halinde taraflara ait hak ve yükümlülüklerin nelerden ibaret olduğu, 4822 sayılı Kanun’la değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4.maddesinde düzenlenmiş; ayıbın gizli ya da açık olması halleri için ayrı başvuru süreleri getirilmiş; hatta ayıbın ağır kusur veya hile ile gizlenmesi halinde zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağı, açıkça ifade edilmiştir. Buna göre; satılan maldaki ayıp açık ayıp niteliğinde ise, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi uyarınca malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde; gizli ayıp niteliğinde ise, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması gerekmektedir. Eğer ayıp, ağır kusur veya hile ile gizlenmişse, zamanaşımı süresinden yararlanılamayacağından, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile sonuca varılacaktır. Aynı maddenin 4.fıkrasında ise, konut satışlarında zamanaşımı süresi beş yıl olarak öngörülmüştür.Hukukumuzda ayıp ihbarı kural olarak herhangi bir şekle tabi tutulmamıştır.

……..sitenin genel çevre duvarları ve demir parmaklıklarının olmadığı, güvenlik sisteminin çalışmadığı, peyzaj işlerinin modern teknoloji ile yapılmadığı, çevresine 50.000 ağacın olmadığı, havuzların vaad edilen standartta olmadığı, yapılan okulun projenin adını taşımadığı, 518 nolu ada üzerine inşa edilen spor kompleksinin tapusunun bağımsız bölüm maliklerine verilmeyip, T..üzerinde bırakıldığını ve spor kompleksinin sadece site sakinlerinin kullanımına sunulması gerekirken, kamuya da açıldığını ileri sürerek, bu ayıp nedeniyle satın aldığı taşınmazda meydana gelen ekonomik eksikliğin tazminini istemiştir.Davacının dava dilekçesinde tanımladığı bu durumun satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp olduğu, davalıların bu ayıbı gizlemek için de herhangi bir hileye başvurmadıkları, davacının bu ayıplardan bağımsız bölümü satın aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği kuşkusuzdur.Davacının teslim aldığı bağımsız bölüm nedeniyle, 4077 sayılı Kanun’un 4.maddesi gereğince malın teslim tarihinden itibaren 30 gün içinde davalılara ayıp ihbarında bulunmadığı, tartışma konusu değildir.

TBK ile TKHK hükümleri birbirine paraleldir. Bununla birlikte TKHK ayrıntılı bir düzenleme getirmiştir. TKHK düzenlemeleri çerçevesinde bir şeyin “ayıplı” olarak nitelendirilebilmesi için, o şeyin sözleşmede kararlaştırılan, satıcı veya bir başkası tarafından reklam vb. yoluyla açıklanan veya tüketicinin makul olarak var olmasını beklediği özelliklerinin o şeyde bulunmuyor olması gerekli ve yeterlidir. Sözleşme metninde yer almamasına rağmen satıcı veya bir başkası tarafından varlığı bildirilen veya tüketicinin objektif olarak var olmasını beklediği nitelikler de ayıptan sorumluluğun kaynağı olabilir.

6502 sayılı TKHK’nın “Ayıplı maldan sorumluluk” başlıklı 9. maddesi başkalarının yapmış olduğu reklamlardan dolayı satıcının da sorumlu olacağını hükme bağlamıştır.

Satıcı, malı satış sözleşmesine uygun olarak tüketiciye teslim etmekle yükümlüdür. Satıcı, kendisinden kaynaklanmayan reklam yoluyla yapılan açıklamalardan haberdar olmadığını ve haberdar olmasının da kendisinden beklenemeyeceğini veya yapılan açıklamanın içeriğinin satış sözleşmesinin akdi anında düzeltilmiş olduğunu veya satış sözleşmesi kurulma kararının bu açıklama ile nedensellik bağı içinde olmadığını ispatladığı takdirde açıklamanın içeriği ile bağlı olmaz.”

Yargıtay Kararı – 13. HD., E. 2018/2710 K. 2018/6652 T. 6.6.2018

Davacı tüketici olduğuna göre, tüketici hukuku ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’un 4. maddesinde yer almakta olup, 4. maddenin birinci fıkrasında; “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul edilir.” denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar sayılmaktadır. O halde satıcı, sözleşmeden başka ayrıca ilan ve reklamlarda, broşür ve kataloglarda vaat ettiği hususlar yönünden de alıcı tüketiciye karşı sorumludur.

Dosyanın incelenmesinde; davalı yüklenici tarafından hazırlanan projeye ilişkin katalogda konutun toplam net alanının 74,67 metrekare, brüt alanının ise 97,07 metrekare olduğu ibaresi yer almaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece, davalı müteahhidin ilan ve reklamlarda, broşür ve kataloglarda vaat ettiği hususlar yönünden de davacıya karşı sorumlu olduğu gözetilerek ve konutun katalogda belirtilen eksik metrekare olarak inşa edilmesi nedeniyle uğranılan değer kaybı yönünden Dairemizin benimsediği nisbi metoda göre hesaplama yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile değer kaybı talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmelerindeki Tapu İptal Ve Tescil Davalarında Görevli Ve Yetkili Mahkeme

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesine göre, “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.”hükmü uyarınca, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında dava konusu şeyin değerine bakılmaksızın asliye hukuk mahkemesi görevli kılınmıştır . Bununla birlikte Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 1. maddesinde yer alan “Bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz.” hükmü uyarınca Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlük tarihi olan 01.10.2011 tarihinden önce diğer hukuk mahkemelerinde açılmış olan davalara devam edilmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle dava konusu taşınmazın değeri itibariyle sulh hukuk mahkemesinde açılan davalara devam edilecektir. Diğer taraftan görev konusunda kural bu olmakla beraber tüketici mahkemelerinin görevli olduğu durumlar da söz konusudur. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) 73/I. maddesi hükmü gereğince,“Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelikuygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.’’. TKHK’nun 3. maddesi uyarınca tüketici işlemi, “mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işleme” tekabül etmekte, bu işlem geniş bir alanda uygulanmaktadır . Bu itibarla, TKHK’nun 3. maddesine göre, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malların tüketiciye satışı TKHK kapsamında yer almaktadır. Konut veya tatil amaçlı taşınmazın tüketici işlemi ile taşınmaz satış vaadine konu olması durumunda söz konusu ilişkiden doğacak uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olması gerekmektedir . 

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmelerinde Ayıbın Açık Veya Gizli Olması Halinde İhbar Yükümlülüğünün Değerlendirilmesi

TKHK kapsamında ayıbın varlığı için sözleşme konusu şeyin en geç teslim anında veya duruma göre mülkiyetin geçtiği anda ayıplı olması ve tüketicinin ayıbı bilmiyor olması gerekliliklerine bağlıdır.

6502 sayılı TKHK, ayıptan sorumlulukta şekli şartlara (gözden geçirme ve bildirim külfetlerine) yer vermediği için, bu şartların yerine getirilmesi gereğinden de söz edilemez. Ancak bu durum menfaatler dengesi bakımından satıcının aleyhinedir. Doktrindeki bir görüş Özel kanunda hüküm bulunmayan bu durumda; genel kanun olan TBK’nın gizli ayıp için öngördüğü sürelerin açık veya gizli olmasına bakılmaksızın tüm ayıplar için uygulanabileceğini söylemektedir. 6502 sayılı TKHK’nın “Diğer hükümler” başlıklı 83. maddesi gereği “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.” hükmü tatbik edilecektir. Genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, TBK’nın “Genel olarak Gözden geçirme ve satıcıya bildirme” başlıklı 223. maddesine göre ayıbın sonradan anlaşılması halinde satıcıya hemen bildirimde bulunulacaktır.

TBK m.223 – “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır. “

Yargıtay  Kararı – 13. Hukuk Dairesi 2016/21878 E.  ,  2018/5116 K.

“ Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4077 sayılı TKHK.’nun 4. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre; tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde açık ayıpları satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Ancak, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’da gizli ayıpların ne kadar sürede satıcıya ihbar edileceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Öyle olunca, 4077 sayılı TKHK’nun 30. maddesi gereğince, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümlere göre uyuşmazlığın çözümü gerekli olduğundan, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 Sayılı TBK.’nun bu konudaki 223. maddeye göre, (818 sayılı BK’nun 198.maddesi), alıcı, teslim aldığı malı işlerin olağan akışına göre, imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp gördüğü zaman bunu satıcıya uygun süre içinde ihbar etmekle yükümlüdür. Bunu ihmal ettiği takdirde, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile meydana çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde, bu ayıp sonradan meydana çıkarsa, bu durumu da hemen satıcıya bildirmediği takdirde yine satılanı bu ayıp ile birlikte kabul etmiş sayılır. O halde, gizli ayıpların, dava zamanaşımı süresi içinde ve ayıp ortaya çıktıktan sonra hemen (dürüstlük kuralına uygun olan en kısa sürede), ihbar edilmesi; ayıbın açık mı, yoksa gizli mi olduğunun tayininde ise, ortalama (vasat) bir tüketicinin bilgisinin dikkate alınması, gerekmektedir.

6502 sayılı TKHK’nın “İspat yükü” başlıklı 10. maddesiyle teslimden itibaren altı ay içerisinde ortaya çıkan ayıpların teslim tarihinde var olduğu kabul edilmiş, aksinin ispatını satıcıya bırakılmıştır. Bununla birlikte, teslim veya mülkiyetin geçişi anından itibaren 6 ay geçtikten sonra ortaya çıkan ayıpların, hasarın geçtiği anda var olduğunu ispat yükü artık tüketici üzerinde olacaktır.

Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.

Tüketicinin, sözleşmenin kurulduğu tarihte ayıptan haberdar olduğu veya haberdar olmasının kendisinden beklendiği hallerde, sözleşmeye aykırılık söz konusu olmaz. Bunların dışındaki ayıplara karşı tüketicinin seçimlik hakları saklıdır”

Yargıtay Kararı – 3. HD., E. 2022/4813 K. 2023/1276 T. 4.5.2023

1. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde “Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.

Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı üreticiden tazminat isteme hakkına da sahiptir.”

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlığı altında düzenlenen 57 nci maddesi; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması,” şeklindedir.

3. Aynı Kanunun 58 inci maddesi “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklindedir.

3. Değerlendirme

Temyizen incelenen kararda, dosya kapsamında davacıların davasına dayanak ettiği ortak alanlardan bir kısmının davalı şirket adına kayıtlı olduğu, bir kısmının da yeşil alan ve yol olarak belediyenin tasarrufunda bulunduğu hususunun, davacıların satın aldığı bağımsız bölümün ekonomik değerini düşüren açık ayıp niteliğinde olduğu, davalının bu ayıbı gizlemek için herhangi bir hileye başvurmadığı, davacıların bu ayıplardan bağımsız bölümü satın ve teslim aldığı tarihte kolayca bilgi sahibi olabileceği, süresi içerisinde açık ayıba yönelik teslim, tapu kaydının devri ve dava tarihi nazara alındığında davacıların ihbar yükümlülüğünü yerinde getirmediği, ayrıca davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, davaların birbirinden bağımsız olduğu gözetilerek, vekalet ücretinin her bir davacı aleyhine ayrı ayrı hesaplanmasının yerinde olduğunun anlaşılmasına göre; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre karar usul ve kanuna uygun olup, temyiz eden davacıların temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.

(Yukarıdaki yargıtay kararında tüketicinin 30 günlük bildirim yükümlülüğü bulunduğunu, ihtiyari dava arkadaşlığı durumunda yukarıdaki hallerde aleyhlerine birlikte dava açılabileceğinin kararı verilmiştir.)

Av. M. Talha Arslan

Stj Av. Ali Enes Karayiğit